30 Ocak 2018 Salı

ILLUMINAE - KİTAP YORUMU ( ILLUMINAE FILES_01 )



ARKA KAPAK

ÖNCE HAYATTA KAL, SONRA GERÇEĞİ ORTAYA ÇIKAR.

Sabah, Kady erkek arkadaşı Ezra’dan ayrılmaktan daha kötüsünün başına gelemeyeceğini düşünüyordu. 
Öğlen, gezegeni istila edildi.
2575 yılında uzayın çoğunu hâkimiyeti altında tutan iki megaşirketten ― *******ve  *******― biri, Kady ve Ezra’nın gezegenini yok ederek galaksilerarası bir savaş başlatır. Binlerce mülteciyle beraber sığıştıkları gemilerden oluşan ufak filonun peşindeki düşman savaş gemileri ilk başta en büyük sorunları gibi görünse de ortaya daha büyük tehditler çıkacaktır.

Ölümcül bir ******** ortaya çıkmıştır, filonun onları koruması gereken yapay zekâsı düşmanca adımlar atmaktadır, komuta kademesi ciddi sorunlar olduğunu inkâr etmektedir. Kady gerçeği açığa çıkarmak için bir veri hengâmesine dalmışken mültecileri kurtarmakta ona yardım edebilecek tek kişinin Ezra olduğunun farkına varacaktır: Bir daha asla konuşmayacağına yemin ettiği eski
erkek arkadaşı.


BRİFİNG NOTU: E-postalar, şemalar, askeri evraklar, özel mesajlar, tıbbi raporlar, röportajlar ve bunun gibi pek çok hack’lenmiş belge üzerinden anlatılan Illuminae, dengesi bozulan hayatlar, gerçeğin bedeli ve sıradan insanların kahramanlıklarına dair dur durak bilmeyen, aksiyon dolu bir destanın ilk kitabı.





YORUM

"Kapılar dönerek kapanırken, "Hey, Üsteğmenim, dedi.

"Evet, Çavuş?"

" Ezra Mason'ı görürsen, ilk çocuğunun adının James olacağını hatırlat. Ya da Jamette." Göğüs cebine vurdu. "Ve ona endişelenmemesini söyle. Astro-Prenses beni sıcak tutar."

"Astro - Prenses mi?"


"O ne demek istediğimi anlar."


Bazı kitapları bazen tek bir cümleyle bile özetleyebilirsiniz. Bunun nedeni beğenmediğiniz için falan değil, yanlış anlamayın. Sadece o kadar yoğun duygular ile doludursunuz ki bütün kelimeler boğazınızda düğüm düğüm olur. İşte, benim bu sene boğazımı, kalemimi düğüm düğüm eden kitaplardan birisi İlluminae.

Kitap bittiğinden beri ağzımdan "Dehşete düştüm." cümlesinden başka hiçbir şey çıkmadı. Bu iki kelime kitabı adeta özetliyor, bir de üstüne özümsüyor bana göre.

Kitabın klasikleşmiş hiçbir yanı yok. Tamamen orijinal fikirlerle dolu. Elimizde ilkleri tutuyor gibiyiz adeta. Kurgumuz seriye adını veren dosyalardan oluşuyor. Aslında biz geçmiş bir olayın belgelerini, her bir detayı ile elimizde tutuyoruz.

İlluminae, farklı bir evren üzerinde yaşanan felaketi ve o felaketten uzaklaşmak isteyen bir halkın mücadelesini konu alıyor. Distopik öğeler tabi ki var. Ama kitabımız daha çok bilim kurgu ve genç yetişkin türünün birleşimi. Ancak şöyle bir şey var ki yazarlar kitabın ana türlerinin üstüne okuyucu tamamen mahvetmek amacıyla dram, okurun içini sımsıcak eden bir romantizm ekleyerek kitabı okurun gözünde daha da çekici kılıyor.

Dosyanın içindeki belgeleri okurken ilk 150 sayfa alışamıyoruz kitabın diline. Kafamız karışıyor. Terimler beynimizi bulandırıyor. Ve en başta asıl olacak olayı bize çaktırmıyor yazarlar. Bu yüzden en azından benim için bu söylediğim ilk 150 sayfa kafa karıştırıcı olmaktan başka bir şeye yaramıyor. Ama o sayfalardan sonra belgeler çeşitli sırlar, dehşete düşürecek bir olay ile -abartmıyorum okuru bir yandan çığlık attırıp diğer yandan ağlatarak asıl olaya giriş yapıyor.

Kurgunun gidişatı, karakterlerin kitaba renk veren eğlenceli tavırları ve sürekli söylediğim, dehşete düşüren asıl olay birleşince İlluminae benim için tam anlamıyla okuduğum en özgün kitaplardan biri hâline geldi.

 Ciddi söylüyorum bu kadar abartılmasının sadece ilginç kapak tasarımı ve ortamda çokça rastlanan "sevmek için sevmek" olayına bağlamıştım. Çünkü biliyorsunuz her abartılan kitap mutlaka olmuş bir kitap olmuyor.

Ama bu kitap hiçbir kusur barındırmadan tamamen özgün fikirler ile donatılmış bana göre. Ne tamamen mekanik, ruh bulundurmadan ana konuya odaklanmış bir bilimkurgu kitabı ne de ergen neslin çalkantılı romantik ilişkilerini barındıran klişe bir gençlik kurgusu. Bu iki türü tam dozunda esprili bie dil ile harmanlayarak vazgeçilmez bir iş çıkarılmış. Üstelik -ufak bir spoiler vereyim- sonunun kafamızda soru işareti bırakmadan bizi mutlu ederek bitmesi de cabası.

Her zaman söylerim bir kitabın karakterleri leş, kurgusu kötü olsa bile benim için hissettirdikleri asıl önemli şeydir. İşte İlluminae hem karakterleri hem kurgusu hem de hissettirdikleri açısından eşsizdi.

Bunu içindir ki türün seveni, sevmeyeni, herkese sırf hissettirdikleri için mutlaka okumalarını öneriyorum.

Devamını ise merakla, heyecanla bekliyorum.

Sevgiler.

25 Ocak 2018 Perşembe

BRONZ ATLI - KİTAP YORUMU (THE BRONZE HORSEMAN #1)



ARKA KAPAK

Bu kısacık ömürden korkmayacağım, başımı eğmeyeceğim, dik durmanın bir yolunu bulacağım. Kapımı her şeye kapatacağım, Alexander. İçimde yalnızca sen kalacaksın...

Şarkılar söyleyip hayaller kurmaktan başka işi olmayan on yedi yaşındaki dünyalar güzeli Tatyana, Almanların Rusya'yı işgal ettiği 1941 yazından sonra hayatının bir daha asla eskisi gibi olmayacağından habersizdir. Çünkü savaşa girdiklerini öğrendikleri gün hayatının mucizesiyle karşılaşmıştır; yakışıklı ve gizemli Kızıl Ordu subayı Alexander Belov… 

Birbirlerine ilk görüşte âşık olan Tatyana ile Alexander ateş ve baruttur, bir kuşun iki kanadı, gece ve gündüz, toprak ve çiçek… Fakat aşk da hayat gibi, asla göründüğü kadar kolay değildir. Hatta onlarınki aşkların en zorudur çünkü Tatyana'nın biricik ablası Daşa da genç adama sırılsıklam âşık olmuştur. Onları bekleyen o korkunç savaş, kış, açlık ve ölümcül sırlar, imkânsız aşklarının verdiği acının yanında bir hiç kalacaktır. 

Bronz Atlı, Tatyana ile Alexander'ın hikâyesi. Başlarına bombalar yağarken kalpleri aşk için çarpanların hikâyesi. İhanetin olduğu kadar fedakârlığın da hikâyesi. Her satırı hüzünle, tutkuyla ve umutla kaleme alınmış, unutulmaz bir aşk ve savaş destanı…


Avucunu aç, içine benim için bir öpücük kondur ve sonra elini kalbine bastır.



"Gerçek aşkımı Kama kıyılarında buldum, " diye fısıldadı genç kızın gözlerinin içine bakarak.

"Ben de gerçek aşkımı Ulitsa Saltıkov-Şcedrin üstündeki bankta oturup dondurmamı yerken buldum."

"Beni sen bulmadın. Beni aramıyordun bile. Seni bulan benim."

"Alexander, sen beni... arıyor muydun?"

"Hem de kendimi bildim bileli..."



Normalde yorum yazmak istediğimde kitapları işaretlediğim yerlerden bir daha okuyup bazı şeylerin netleşmesi açısından not çıkartırım. Klasik bir giriş olacak ama Bronz Atlı'yı tekrardan elime alıp işaretlediğim yerleri okumak benim için resmen zulüm oldu. Okuyup kenara bıraktığım andan itibaren tam olarak bir ay geçti ama kitaptan vebalıymışcasına kaçıyorum.

Bunun sebebi ise kitabın okuru tam olarak mahvetmesi. Başladığımız andan itibaren bir dramın içinden başka bir drama uçarak geçiyoruz resmen. Hiç durmadan. Yazar okuyucuya nefes alma izni bile vermiyor. Parçalıyor, kırıyor. Tamir bile etmeden kurgusuna kaldığı yerden devam ediyor. Aynı zamanda da kitabı diğer türdaş kitaplarından ayırt ederek çok farklı bir kulvar olan "Savaş" ve "Devletler arası siyasi entrikaları" kurguya yedirerek sanki okuru kalbinden vurmamış gibi tedaviyi bir kenara bırakıp kan kaybından öldürmeye mahkum ediyor.

Bronz Atlı iki farklı tip düşünce açısıyla değerlendirilmeli bence. Çünkü salt bir tarihî aşk kurgusu değil elimizdeki. Romantizmin yanında siyaseti, siyasetin getirdiği entrikaları ve bunların hepsinin bir sonucu olan gerçek bir "savaş"ın içinde var olmaya çalışan iki karakterin öyküsü bu.

İşlenen kurgu en başından beri okuyucuya hiçbir detay atlanmadan gerçeklik payıyla yavaş yavaş yediriliyor okuyucuya. Savaşın nereden patlak verdiği, Rus halkının bu olaylara bakış açısı, savaşın sadece "gerçekten" halka zarar verdiği her olayda okuyucunun gözüne gözüne sokuluyor.

Ama şöyle bir var ki kitabın savaş kısmını okumak canımızı aşırı yaksa da yazar durun diyor, daha bitmedi siz okuyucuları mahvedeceğim. Ve önümüze tamamen imkânsız kahredici bir aşk hikâyesi sürüyor.

İşte böyle başlıyor dillere destan Tatyana ve Alexander'ın hikâyesi. Savaşın içinde yaşamaya çalışan halktan bir küçük kız ile halkını korumaya adamış askerin hayran olunası aşkı.



"Elvada, mehtabım, nefesim, beyaz gecelerim, altın ışıltılı güneşim, berrak suyum ve ateşim. Elvada... Umarım daha iyi bir hayata kavuşursun, yüzün tekrar güler, huzuru bulursun. Batı'nın sabah güneşi o güzel yüzüne vurduğunda, bil ki senin için dilediklerim boşuna değildi. Elvada, Tatyana'm, inancını daima koru."


Bronz Atlı'nın daha önce bahsettiğim farklı konular üzerinden kurguyu işleme özelliği dışında bir de romantizmin kitap boyunca okuyucu dize getiren yoğunluğu var. Tek tip bir romantik-dram kitaplarının işleyişinden çok yan karakterler ile işler daha da zorlaştırılınca iki ana karakterin duygularının saflığını daha da iyi anlıyoruz. Zarif cümleler ile duyguların bütün naifliği adeta içimize işliyor okurken.

Okuyup beğendiğim kitaplar için genellikle çok güzeldi deyip kısaca kestirip atabiliyorum. Ama iş Bronz Atlı'ya gelince her bir detayını sanki daha önce bahsedilmemiş gibi tane tane anlatmamak için zor tutuyorum kendimi. Güzeldi fakat bu güzelliği kahredecek kadar gerçekti. Her cümlesini elimi kalbime koyarak, nefes almak için duraklayarak okudum.

Ama şöyle bir şey var ki bir kitabın devamı için ilk defa bu kadar heyecansızım sanırım. Çünkü Bronz Atlı'da çektiğim acı beni bir süre idare edecek durumda. Elbet bir gün okuyacağım ama bir iki ay kendime kitabı yedirme süresi veriyorum. Romantik kitapların kölesi olmuş, drama resmen koşa koşa giden mazoşist okurlara lütfen bu kitabın okuyun diyerek yorumumu burada noktalıyorum.


Sevgiler.

13 Ocak 2018 Cumartesi

BENİ ASLA BIRAKMA - KİTAP YORUMU (HER AY BİR NOBEL ÖDÜLLÜ YAZAR #2)


Bir yerlerde bir ırmak olduğunu düşünüp duruyorum , dedi. Suları coşkun bir ırmak. Suyun içinde iki kişi var ve birbirlerine tutunmaya çalışıyorlar , bütün güçleriyle uğraşıyorlar , ama sonunda dayanamıyorlar. Akıntı çok kuvvetli. Birbirlerini bırakmak , ayrı yerlere sürüklenmek zorundalar. Sanırım bizim durumumuz da bu.

Beni Asla Bırakma, her ay bir Nobel ödüllü yazar hedefimin ikinci durağında tanıştığım Kazuo İshiguro'nun adını en çok duyduğumuz kitabı. Genel olarak yazarlarla tanışma kitaplarında her zaman ön yargılıyımdır ben. Ne beklediğimi bilmediğim için tamamen dibi görünmeyen bir okyanus. Bu yüzden de Beni Asla Bırakma'yı okumadan önce bol bol araştırmasını yaptım. Ancak fikir sahibi olmamı sağladı mı derseniz, hayır derim, çünkü yazar benim ondan beklediğim hiçbir şeyi yapmadı ve ben tamamen buna hazırlıksızdım.

Kitabımız, adına yaraşır bir şekilde bir romantik bir kurgu değil elbette. Ne adına kanmanızı ne de kapağına aldanıp korkmanızı gerektirmiyor. İlk bölümden itibaren yabancısı olduğumuz bir kurguya atlıyoruz biz okuyucular ancak şöyle bir var ki birçok "anı"dan oluşuyor kitap. Gerçekleşen bir olay mevcut değil, olması gerekeni anlatıyor yazar okuyucuya.

Beni Asla Bırakma'yı tür olarak bilimkurgu veya bir parça distopik olarak ayırt edebiliriz. Ancak yazar salt bir distopya kurgucusu değil. Duyguları birçok yerde mekanik bir şekilde anlatsa da olayları bilimkurgu veya distopik duygusuzlukta aktarmıyor okuyucuya. Bana göre korkunç bir olay olan kitabın asıl kurgusunu olabildiğince hüzünlü bir şekilde aktarıyor. Okuyucu kitabın içindeki melankolik havayı hissediyor ama yazar duyguları sadece olması gerektiği gibi yazıyor. İstenileni veriyor ama kitabın bilim kurgu havasını bozmadan tamamen mekanik bir şekilde.

Kitabi genel hatlarıyla gerçekten sevdim. Kurgunun en başından beri size bir şey vereceğim, canınızı çok yakacağım ama aslında yanmayacak havasını genel itibariyle yazara has özel bir hava olduğunu varsayıyorum. Özellikle yazar hakkında okuduğum birkaç yazıda Haruki Murakami ile kıyaslandığını, ondan önce Nobel ödülünü almasının epey dikkat çektiği ile ilgili bilgiler mevcut. Ama ben iki yazar arasında devletleri haricinde hiçbir benzerlik göremedim maalesef. Tabi tek eserle bunu anlamak imkansız ama Kazuo İshiguro gerçekten dikkatimi çekti. Onu ilginç kılan birçok nokta var bana göre. Bu kadar basit bir dil kullanarak, kitap bittiğinde okuyucunun beynini hafiften sarhoş etmesi sanırım en dikkat çekici yönlerinden.

Elimde bir kitabı daha var, gelecek aylarda hız kesmeden onu da okumak istiyorum. Ama ilk önceliğim tabi Beni Asla Bırakma'nın filmini izlemek 🌾
 

Hunharca Okuyan Kız Template by Ipietoon Cute Blog Design and Bukit Gambang